Türkçe’deΞένες γλώσσες

Bu ikona En Kutsal Tanrı Doguran’ın Ilanıdır

25 Μαρτίου 2013

Bu ikona En Kutsal Tanrı Doguran’ın Ilanıdır

evangelismos3İlan olayı, Luka İncilinde betimlenmiştir.İncil ile ilgili betimlemelerde bulunan pek çok olay Theotokos ile ve özellikle Mesih’in doğumuyla bağlantılıdır. Mesih’in doğumu ayrıca, incil yazari Matta tarafından da betimlenmiştir. Fakat bu olaylara ait detaylar Luka tarafından betimlenmiştir;o ki, Theotokos ile kişisel olarak tanışmış ve kendisinden ,direkt olarak Kutsal Anne’den bu olayları duymuştur.-mesela İlan-.Bununla birlikte,önemli olan,ikonaya teolojik yaklaşımdır. ”İlan” ikonasında Archangel (Başmelek) Gabriel ve Kutsal Anne ‘yi bu eşsiz karşılaşmada görebiliriz! Kişisel olarak kabul ettiğim,saydiğim ikona muhtemelen ,İlan’ın en iyi  tasviridir. Ohrid’in, Kutsal Anne’nin İlanı ikonasıdır. Ohrid bölgesi, bugünkü Skopje’de, Prespes Gölü’nün hemen üstünde uzanır.Bu zarif,muhteşem ikona bilinmeyen bir sanatçı tarafından yapılmıştır.

Gelin biraz inceleyelim ikonayı. Melek ve Kutsal Anne ile ilgili önceki analizlerde vermiş olduğum bazı gerçekler, daha iyi bir usulle bugüne yaklaştırılmış olacak. Hepsinden önce, Melek bir olayı ilan ediyor. O bir olayı ilan ederken ve hareket halinde tasvir edilmiş,gördüğümüz gibi bacaklari ayrı durmakta. Bu, hareketin duruşunu, görüntüsünü belirtir.

Diğer örnekte bacakları statik duran,hareket etmeyen melekler de göreceğiz. Melekler hakkında her ne biliyorsak, bunu Kutsal Kitap’a borçluyuz. Kutsal Kitap standartlarına göre, onlar ”hizmet etmek için gönderilmiş, görevli ruhlardır”. Başka sözlerle, onlar iki şeye sahip. Öncelikle onlar ayinsel ruhlar, Tanrı elçileri, ikincisi, onların bir misyonu, hizmeti, elçiliğidir. Tanrı onları, dünyada bir şey yapmak  için dışarıya gönderir. Bu onların görevidir. Diğer göksel usuller ve düzenler hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. En çok melekler ve başmelekler hakkında biliyoruz. Bu bilgilerimizin yanında, diğer ordular olarak, isimlerini şöyle çağırdığımız başlıcaları; idare, taht ve hakimiyet, yetki ve otorite, güç, Kerubiler ve Serafimler. Onların litürjik, ayinsel rollerinin ne olduğunu bilmiyoruz. Bununla birlikte, Eski Ahit’te meydana gelmiş olan olaylardan dolayı Kerubim ve Serafim hakkında çok az biliyoruz.

Fakat dahası-daha çok vuku bulan-melekler ve özellikle de başmeleklerin meydana çıkmalarına, görünmelerine sahip olmamiz. Hatırlamalıyız, Başmelek Mikail, Eski Ahit’te görünür, meydana çıkar. Başmelek Gabriel ise Yeni Ahit’te karşımıza çıkar.Böylece, Yeni Ahit’in bir yerinde bir başmelek gördüğümüz zaman -ve ismini bilmesek bile-bu Başmelek Gabriel’dir. Başmelek Mikail genellikle-fakat hariç tutmak şart değil-Eski Ahit’te meydana çıkar. Kilisemizin tarihinde bu alametlerin olduğu olaylarda,biraz çeşitleme var elbetteki. Eylül ayında andığımız ve Başmelek Mikail tarafından yerine getirilen Chonais’teki mucizeye sahibiz. Fakat zaten bu, nesnelere genel bir bakıştır. Bu nedenle, iki kapılı Muhteşem (Güzel) Geçit ‘i olan Kutsal Yer’de bulunan ikonaların düzenine ayinsel bir bakış açısı hakkında bilmeniz gerekir. Sağda bir-gördüğümüz gibi-ve solda bir adet. Soldaki kapıya dikkat ederseniz;bu kapı sadece Tanrısal Ayin esnasında kullanılıyor. Bütün ibadetlerde olduğu gibi, diakon çıkışları sol kapıdan ve Kutsal Yer’e tekrar girişleri sağ kapıdan, Tanrısal Ayin başladığında, sağ kapı, kullanıma bütünüyle kapanır. Sadece, Değerli Hediyeleri elinde tutan Papazın geçtigi sol kapı kullanılır. Yeni Ahit’in etkin oluşu esnasında ayinsel kullanlan bu kapı, Yeni Ahit’in kapısı anlamına gelir. Halbuki diğer kapı-ayinsel kullanışta değismez olan ve bırakılmış olan, Tanrısal Ayin süresince uzun kullanılmayan-Eski Ahit’in kapısı olarak, sembolik konuşur. Bu sebepledir ki; Eski Ahit kapısının yüzü-sağda, gördüğümüz gibi-daima Eski Ahit’in Başmeleği olan, Başmelek Mikail’in bir ikonasıyla süslenmiştir, sol kapıda daima Başmelek Gabriel’in ikonası resmedilir.

 image002 (4)

Melekler bundan dolayı, ”hizmet etmek için gönderilmiş, görevli ruhlar”dır. Eğer melekler görevli ruhlarsa; Mesih’in Vaftizi’nin ikonasında, O’nun Vaftizi’ne hizmet edenler gibi ve hareketsiz durumda resmedildiğini farkedeceğiz. Bacakları ayrılmış durmuyor. Eğer bacakları uzun adımlarla yürür halde, birbirinden ayrılmış çizilirse, bu onların ”hizmet etmek için gönderildiğini” gösterecek.

theofaneia_gymnos

Bacaklardaki bu aynı hareket, Elçilerin çizimlerinde de görülebilir. Elçiler de hareket halindedirler ve Tanri’ya hizmet ediyorlar. Eğer bir görevdeyseler; bacakları uzun bir adım atar şekilde resmedilecektir. Eğer Tanrısal idarenin gizeminin hizmetindeymiş gibi çizilmişlerse, bacakları açık olmayacaktır. İsa Mesih’in Göğe Yükselişi ikonasında, ya da Thomas’ın şüphesi ikonasında, havarilerin sağda ve solda resmedildiğini göreceksiniz. Thomas ikonanın ortasında ve Mesih’in yara izlerine dokunuyor, kalan havariler iki taraftan birinde çizilmiş. Onların yarısının bacaklarının hareket eder halde; diğer yarısının ise hareketsiz olduğunu farkedeceksiniz. Aynı Elçiyi, bacakları hareketli ve aynı zamanda hareketsiz resmedemezler; Elciler bir vücuda sahip olarak verilmiş, yarısı bacakları uzun bir adım atar pozisyonda, hareketli çizilmiştir, diğer yarısı bacakları bitişik halde, hareketsizdir. Böylece onlar eşzamanlı olarak hem hareketli, ama hem de hareketsiz hizmetkarlar olduklarını belirtiyorlar.

analipsi

Aslında bu, bizim de ne olduğumuzu açıklar. Ortodokslukta, biz kendimize ”hangisi daha iyi?” diye sormayız. Sessiz, sakin, hareketsiz kalmak mı? Ya da hareket halinde olmak mı? Bizi ilgilendiren, Tanrı’nın bizden üstlenmemizi istediği hizmetin derece ve mertebeleri vasıtasıyla hareket halinde olmak; ve de dua ve tetikteliğin tutumu ve sakinlik vasıtasıyla hareketsiz olmak. Bunların ikisinin miktarları Ortodokslukta bir denge ihtiva eder. Herhangi bir mutlakiyet kalıbına asla sahip değiliz. Diğer sözlerle,eğer bir kişi;’ ‘ben hiç bir hareket, eylem, çalışma yapmadan, bir sakin gibi çekileceğim” diye ifade ederse;sonra o kişi ortodoksluğu doğru olarak yaşayamaz. Bundan dolayı, her iki durum dönüşümlü olarak birbirini izler, alternatiftir.

İkonada, Başmelek Gabriel, bacakları hareket halinde, aralanmış  resmedilmiş olduğundan Kutsal Anne’ye ”hizmet etmek için gönderilmiş” tir. Görebildiğiniz gibi, bir kolu iyice açılmış -O’na bir şey ilan ediyor. Eğer o bir gizeme hizmet ediyor olsaydı (Vaftiz ikonasında görebildiğiniz gibi), kolu iyice açılmış durumda olmayacaktı. Aslında, bir giysiyle örtülmüş olacaktı. Eğer el açıksa, bu birşeyi belirtir. Tanrı onun bir şey söylemesini emrediyor. El onun eli değil; o elini Tanrı’ya ödünç veriyor. Tanrısal Ayin’de yer alan budur. Eğer dikkat ettiyseniz; biz papazlar, phelonion adı verilen harici bir giysi giyeriz ve bu kollarımızı örter. Kollarımız kapalı kalır. Bu,bizim kendi kollarımıza sahip olmadığımızı ifade eder.   Biz eğer bir şey, bir eylem, bir iş  yapmak için isek; biz bunu Tanrı’nın talimatına göre, Kilise’nin bize emrettiği tarzda yaparız. Başka sözlerle, kollarımızı isteğimiz doğrultusunda, keder, sevinç, galip gelmek, bayram etmek için el ve kol hareketi yapmak anlamında kullanmayız. Papaz, insanları kutsadığında, değerli hediyelerde ya da ”herkes için barış” dediğinde kolunu felonion’un altından gösterir. Daha fazla birşey yok. Görüyorsunuz ki;bir papaz, tüm Tanrı adamlarının yaptığı gibi, ayinin icrası boyunca, yeteneği ve gücü derecesinde, bir melek üslubunda iştirak ediyor. Hareketli, fakat hareketsiz de. Bundan dolayı, ikonada, Melek kolunu iyice açmış, bacakları birbirinden ayrı, hizmet etmek için ”gönderilmiş” durumda belirtilmiştir. Görüyorsunuz, ne kadar anlamlı bunlar! Bunları yok edemez, yok sayamazsınız!

Şimdi gelin, meleğin başını dikkatlice inceleyelim. Meleğin başında, saçlarını arkadan toplayan bir bant var. Kutsal Yazılarda saç bandı (diyebilirim ki) akla ait faaliyetlerin ve duanın bedeni, maddi ifadesidir. Melek, zihnini bir nokta üzerinde toplamış, konsantre olmuş (onun zihnini ve idrakini gerçekten tanımlayamıyorum) ve Tanrı’ya odaklanmış.O, bu sebeple saç bandını takıyor. Bu yoğunlaşmada bizi ilgilendiren budur. Dikkat edeceğimiz başka bir husus- başın profilden ya da portre olarak tasvir edilmediği. Çizim üç şekilde olabilir-yüzün dörtte bir görünümü, öyle ki; gözlerinin her ikisini de görebiliriz. Bizi ilgilendiren, gözlerinin ikisini de görebildiğimizdir. Bunu bütün azizlerin tasvirlerinde görebiliriz. Melek  bir de asa tutuyor. Bu Melek’i asla, tasvirin şu romantik tarzında resmetmemelisiniz-Vatikan stilinin yaptığı tarzda, elinde bir zambak taşır durumda. Böyle herhangi bir detayın bildirildiği bir gelenek yoktur ve de Kutsal Kitap, Melek’in elinde bir asa taşıdığından bahsetmez. Asa bizim için teolojik bir sembol içermektedir. Haberciler bir mesaj arzettiklerinde, daima kullandıkları bir objeydi asa. Günlerimize kadar, köylerimizde bile, bir tellal yola çıkıp, bir asa ile kaldırıma vurabilir, dikkat çekebilirdi ve de vuku bulacak bir olayı bildirebilirdi. Asa, meleğin birşey bildirmeye geldiğini belirtir. O, anın güzelliğini artırmak için ya da Kutsal Anne’ye bir hediye olarak sunmak için bir çiçek tutmaz. Bu bir hatadır. Bu, olaya romantik bir yaklaşımdır. Kilisemiz, Kutsal Kitap’ta geçen bir konuyla ilgili olarak romantik bir yaklaşıma asla göz yummaz, fakat daima ciddiyetle konuya yaklaşır. Kilisemizin sanatı, romantizmi göz önüne sermeye değil; ciddiyet ilham etmeye çabalar.

Bu sebeple diğer sanat dallarından, müzikten ve resimden tamamen ayırıyoruz, farklıyız. İki eşsiz sanat. Elbette sanatın diğer dalları da vardır. Örneğin tahta oymacılığı gibi. Fakat bu iki eşsiz sanat dalında olduğu gibi tahta oymacılığında da aynı tatbik uygulanır. Sade, karışık olmayan tahta oymacılığı üretiyoruz. Yüksek derecede gösterişli, süslü püslü, aşırı derecede dolu, bir kişinin duyguları üzerinde bir tesir bırakmak amacıyla, hissedilir, dikkat çeken bölüm üzerine odaklanmak amacıyla, herhangi bir barok ya da rokoko üslubunda oymalarla süslemiyoruz. Bu sanat tarzı, bütün Kilise’nin içine, papazların cübbelerinin içine dahi nüfuz eder, işler …Burada da bir teoloji vardır. Herhangi bir aşırılık, ekleme, fazlalık, betimleme, renklerin yığılması durumunun olmaması, cübbelerdeki tutumluluktur. Kilisemiz tüm bu konularda tutumluluğu tercih eder. Fakat bizim buradaki işimiz Kutsal Yazılar’a uymak ve bu tutumluluğu hatırlamakla birlikte, burada bir asa ve Melek’in iyice açılmış kolu ile ifade edilmiş olana dikkat etmek.

Melek’in elbisesi üzerinde, bir memur olarak tayin edildiğini ve talimatlar aldığını belirten bir çizgi var-Mesih’in giysisi üzerinde de bu çizgiyi görebiliriz. Ona yüksek bir otoriteden bir güç verilmiştir. Bu, bir Melek’in bağımsız olmadığını belirtir. O, görevini bağımsızca yapmaz. Kişisel arzularına göre görevini, işini yapmaz, fakat, Tanrı’ya boyun eğendir, itaat edendir. Bu çizgi-rütbe işaretleri -ona yetki verildiğini belirtir. Mesih’le birlikte, otoritenin O’na verildiği bir bantla da ifade edilmiştir,f akat aynı zamanda, O’nu-hemen hemen daima- ellerinde bir parşömen tomarı tutarken de görebiliriz. Kutsal Yazılar eskiden kitap formunda değildi; papirüsten olan bükülmüş tomarların formundaydı. Mesih’e, yapmakta olduğunu yapması için, Baba’dan yetki verilmişti. Kısacası kimse bağımsız değildir.

Bundan başka, melekler, bizim onları görmüş olduğumuz biçimde betimlenmiştir. Biz onları insan görünüşünde gördük, onları kanatlı gördük. Onlar bize ait bir kavram, düşünce değildir. Gördüklerimizin hepsini, tanrısal bir üslupla resmederiz. Kilisemizin troparia ilahileri onlardan ”ikincil ışıklar” olarak bahseder. Birincil ışık Tanrı’dır. Diğer herkes- azizler ve melekler- ikincil ışıklardır çünkü onlar ışıklarını Tanrı’dan tedarik ederler. Kimse kendi ışığına sahip değildir. Hatta azizlerin başlarının etrafında resmedilmiş olan ışık halkaları, bu ikincil ışığın bir ifadesidir. Bu,bütün kafalarını aydınlatan, Tanrı’nın ışığıdır.

Hatırlamanız gerekir ki; Pazartesi günleri daima bütün meleklere onur veririz. Bu her zaman Pazartesidir, meleklere saygı gösterir, şeref veririz. Yalnızca Pazar, Diriliş günüdür. Pazartesi melekler içindir. Salılar, Aziz Vaftizci Yuhanna içindir. Çarşambalar İsa’nın Çarmıha Gerilmesi ve Kutsal Anne içindir. Perşembeler Kutsal Havariler ve daima Aziz Nikolaos içindir, bir hiyerarşik durumda. Cumalar yine Kutsal Anne ve aynı zamanda Haç içindir. Cumartesiler ölmüş kişiler için ve Pazarlar Diriliş içindir. Tabi ki,bunlar her gün anıları kutlanan azizlere ek olarak yapılır. Böylece eğer dikkat ederseniz, Pazartesileri okunan troparia ilahilerinin hepsi -”Paraklete” denen Niyazlar Kitabı’nı açarsanız-daima meleklere göndermeler ihtiva eder. Melekler hakkındaki tanrısal troparia ilahileri, Geceyarısı ayinlerinde de bulunur ve Pazar sabahlarında, Kilisemizin üçlü dogması ifade edildiğinde, ikincil ışıklar gibi, hizmetleriyle melekler iştirak ettiklerinde de bu ilahiler bulunur.

Geniş bir tecrübe edinesiniz diye, bölünmüş, ayrı ayrı sanatlara sahip olmadığımızı ve bütün bunları size söylűyorum. Bir Mukaddes Kitap yazarı, Kilise hayatının içinde doğar ve yetiştirilir. Onun pek çok şeyi daha geniş açıdan incelemesi gerekir. Düzenli olarak Kilise’ye gitmeyen, Kilise’nin gizemlerine iştirak etmeyen  bir Kutsal Kitap yazarı, Kutsal Kitap’ı asla üstlenemeyecektir. Herhangi bir temel tanrısal ilkeyi dahi bilmeyen, çok daha eksik bir Mukaddes Kitap yazarı olur.

Şimdi de Kutsal Anne’ye değinelim. O’nun oturuyor durumda olduğunu görebiliriz. Mesih’in Kutsal Annesi çoğunlukla oturmuş şekilde resmedilmiş olabilir. Oturuyor olma pozisyonu kesinliği,tartışmasız gerçekliği ifade eder. Onun iyice açılmış kolu, razı olmanın bir işaretidir. ”Kabul ediyorum” manasındadır. Burada ilgilendiğimiz, araya ifadeler ve sözler eklememiz gereken resimli roman değil. Razı olma, indirilmiş bir başla da belirtilir. Azıcık, hafif bir baş eğme hareketi görebiliriz ve aynı zamanda  el işaretiyle birlikte ve  bu, razı olmanın bir açıklamasıdır. Böylece her nerede bir olayın kabulünü görürsek ya da ifade etmek istersek; eğilmiş bir baş resmedebiliriz. Aşırı görünmeyen, bir alçakgönüllülük bombardımanı olmayan, azıcık, minicik bir alçakgönüllülük hareketi. Bu   kulak asılmayacak  ya da aynı zamanda romantik bir unsur da olabilirdi. Açık bir el içi de razı olmayı kabul edişi belirtir.

Kutsal Anne diğer elinde başka bir obje tutuyor. Bu, iplik yapmak için kullanılan bir iğdir. Bu,aynı zamanda Kutsal Anne’nin kim olduğunu ifade eder- O,Kerubim’den daha değerli ve Serafim’den karşılaştırılamayacak derecede daha görkemli, muhteşem Olandır; melek ordularına Benzeyen ve bunların hepsinden çok daha yüksek, çok daha fazla değerli Olan’dır. -Fakat aynı zamanda insan Kalan ve insan işleriyle meşgul olandır. Bu sebeple, O, bu iği elinde tutuyor. Kilise hayatında sadece ruhi bir kişi yoktur. Bu kişiler bedensel herşeye dayandılar, bedeni bir tabiatı taşıdılar -kendiliğinden bir günah olmayan-onlar insan işlerinde çalışmak zorundaydılar. Onların işi. Hatırlamalısınız ki, tüm dünya nimetlerinden kendini çekmiş olma kuramı ve Ortodoksluğun ”neptic” teorisi birbirinin yerini alarak, birbirini izleyerek, değişerek muhakeme edilir- iş ve duanın bir arada, aynı zamanda vaki olmasıyla gerçekleşir bu-. Kutsal Anne’nin bir iğ tutması bu sebepledir ve oturur vaziyettedir.

Kutsal Anne’nin üzerinde resmedilmiş olan üç yıldızdan zaten bahsetmiştim- biri O’nun başının üstünde ve diğer ikisi, her iki omuzunun üstündedir. Yıldızlar sekiz sivri uçludur; her biri sekiz açılıma,ışına sahiptir-.Üçlü yıldız, Kutsal Anne’nin daima bakire olduğunu ifade eder. O, Bakireydi,Bakiredir, ve daima Bakire kalacaktır-Doğumdan önce, Doğum esnasında ve Doğumdan sonra-.Sekiz ışınlı, sekiz uçlu yıldız ”sekizinci günün” sırrını belirtir. İnsanlığı kurtarmak amacıyla, tanrısal idare Planıyla, Tanrı’nın resmen işe başladığının sırrıdır sekizinci günün sırrı, çünkü,Yaratılış’ın ”son” günü olan ”yedinci gün” de, Tanrı’nın bizi yaratmış olduğu bu dönemde biz başarısız olduk. Kutsal Anne’nin yaptığı tarzda katılımla, önceden hazırlanmış Tanrısal plana, aynı şekilde biz de katılıyoruz. Kilise Babaları, Kutsal Anne’nin Kişiliği hakkında, önemli bir kilometre taşı olan üçüncü Ekümenik Sinod’la, teolojik bilgiye sahiptir. Bu, Kutsal Anne’nin bir  ”Tanrı-doğuran” (Tanrı’yı doğurmuş olan)olmadığı, fakat bir ”Mesih-doğuran” (Mesih’i doğurmuş olan) olduğunu iddia eden heretik Nestorius gibi bazı kişilerin bulunduğu, Efes Ekümenik Sinodu esnasında gerçekleşmiştir. Sorabilirsiniz: Fark nedir? Fark muazzamdır. ”Tanrıdoğuran” birşeydir ve ”Mesihdoğuran” başka birşeydir. Bu farkla ne demek isteniliyor?Nestorius, O’nun ”Mesihdoğuran” olduğunu ileri sürmüştü – O’nun Mesih’i doğurmuş olduğunu, daha fazla birşeyin olmadığını-. Nestorius ‘a göre; O, Mesih’in, içinden sadece geçtiği bir hattı. Bu teolojik bir hatadır. Mesih nasıl doğmuştu? İman ikrarında ne itiraf ediyoruz?”….. Kutsal Ruh ve Bakire Meryem tarafından vücut bulmuştur, ve Adam olmuştur…..”. Burada iki olay yer almaktadır. Bir çocuğun doğumu için bir erkek ve bir kadının iş birliği yapmalarına gereksinim olduğu gibi, burada, Kutsal Ruh’un lutfu bir işbirlikçiydi:”…….Kutsal Ruh ve Bakire Meryem tarafından, vücut bulmuştur, ve Adam olmuştur….”. Kutsal Anne ne yapmıştır? O, Mesih’e insan (dünyevi) bedeni tedarik etmiştir.Bundan dolayı, Kutsal Anne’nin katılımı, sadece bir işe, bir duruma hizmet eden herhangi bir hat, bir nakil borusunun katılımı değildir.Mesih, Kutsal Anne’nin insan ebadı teklifi olmaksızın, içinden, O’nun içinden sadece geçmemiştir.Kutsal Anne sayesinde ,Mesih, insan ebadlarını üzerine alır; bu yüzden, O bir Tanrı-doğuran’dır.Doğan ve vücut kazandırılmış olan Tanrı’dır.Fark muazzamdır.böylece bütün bir Ekümenik Sinod sadece bu tema üzerinde toplanmıştır- Kutsal Anne  ”Mesih-doğuran” mı yoksa ”Tanrı-doğuran” mı-.Kutsal Anne’mizin Kişiliği hakkında ilk,zgün tanrısal bilgiye sahip olan Aleksandria Cyril’i ve diğer ilahiyatçılar gibi büyük Babaların çoğu bu teoloji ile uğraşmış,çaresine bakmış ve hakkından gelmişlerdir.

Şimdi, önceki İlan ikonasına geri döneceğim. Renklere ait olarak ta sunulabilen ikincil unsurlar var orada. Taht var. Üstü drapeli kırmızı elbise de var. Araya ekleyelim; drapeli giysi – genellikle hakime ait -diğer ikonalarda da yortu günlerinin tasvirlerinde, ya da Mesih’in ve Kutsal Anne’nin resimlerinde; bu kırmızı giysi sevinçli bir olayın ifadesidir. Buna sevinçli-diriliş olayı diyebiliriz. Bu bir ikonada, araya eklenmiş olabilir de olmayabilir de anlamına gelmektedir ve sadece ikincil bir unsurdur. Bunu her ikonada görmeyeceksiniz. Bu, ikonagrafistin seçimine göre değişir. [Bununla birlikte,teolojik unsurlar tamamen oldukları gibi kullanılırlar.] Örneğin, Tanrıdoğuran’ın ya da Mesih’in üzerinde durduğu kürsü (platform) ikincil bir unsurdur. Teolojik unsurlarla ikincil unsurlar arasında ayırt etmek çok önemlidir.

Kutsal Anne’nin elbisesinin rengi, O’nun dış kaftanı (”maforio”) Ortodokslukta yoğun dindarlığı belirten bir renk olarak kabul edilen koyu kırmızıdır. Kilisemiz siyah rengi asla kullanmaz. Papazlar- özellikle büyük oruç döneminde-siyah cübbe giydikleri zaman, ya da oruç boyunca Kutsal Sunak’ın üzerinin siyah kaplı olması, bu yüksek derecede bedbaht bir durumdur. Matem tutmanın, kederin mutlak, sonsuz ifadesi bizde yok. Ayrıca, ağzin biçiminin çiziminden göreceğimiz gibi, bu ”sevinçli-kederli” ifadeyi konuşuyoruz. Bu iki unsur birleştirilmiştir, kombine edilmiştir. Bizler asla mutlak, tam neşe, sevinç ya da tam üzüntü, keder halinde değiliz. Mutlak sevinç bir ütopyadır, bir ideal durumdur, çünkü bizler ”post-fall” (düşmüş) bir durumdayız. Mesih’te hiç bir umudumuz yokmuşçasına, herşeyimizi kaybetmişçesine mutlak bir keder ve üzüntü bir trajedidir, faciadır, korkunç bir olaydır. Biz sadece tek bir şey için keder, üzüntü, matem hissediyoruz. Günahlarımız için üzülüyoruz,acı çekiyoruz.Mesih’in söylediği gibi :” öfkelenin, ve günah işlemeyin!” .Öfkelenmeye, gücenik, dargın olmaya ihtiyacımız var ama sadece günahlarımızdan ötürü. Herhangi bir sebepten ötürü günah işlememeliyiz- ve sadece günahlarımız için acı çekmeliyiz,kederlenmeliyiz. Getsemani Bahçesi’nde O’nun dua ettiği süre boyunca, Mesih’in (Markos İnciline göre) ”kederli” olduğundan söz edildi. Özellikle belirtilmişti ve O’nun sözleri şöyleydi; ” Ruhum ölüm derecesinde acı ile kuşatılmış durumda”. <<περιλυπος εστιν η ψυχη μου εως θανατου >> Matta:26:38.  Bu sözler, Mesih’in hayal kırıklığına uğradığını ima etmiyor. Burada kullanılan yunanca kelimelere dikkat etmeniz lazım. O ”acı kuşanmış” (περιλυπος  peri- lypos); O kederli, üzgün, bedbaht değil; O sadece yutulmuş. Acı, keder O’nun etrafında (”peri”) manasında. Bu, O’nun etrafında faal olan günahın acısıdır ve bu sebepledir ki; O, bizim günahlarımız için acıyla-acıyla kuşatılmıştır. Kilisemiz mutlak acı ve dert olduğu takdirde asla müsamaha göstermez, teslim olmaz. İyi Cuma bir keder günü değildir. Bu tamamen hatalı bir yaklaşımdır. Bu bir ”sevinçli-kederli”lik günüdür. Biz sadece bir şey için keder, üzüntü hissediyoruz: Mesih’in Çarmıhı’na dair cesarete sahip olmak için. Aynı zamanda sevinç te hissediyoruz, çünkü Mesih dirilmiştir. Bu sebepledir ki, İyi Cuma sabahı kiliseye gittiğiniz zaman-Kutsal

Cumartesi’nin Akşam duaları kutlandığında gerçekleşecek olan- papazların beyaz cübbeleri giymek zorunluluğu olduğunu göreceksiniz.Onlar oruç dönemi boyunca giydikleri siyah,yıpranmış cübbelerini zorunlu olarak değiştirmeli ve beyaz olanlarını giymeliler.Çünkü bu ,Mesih’in Hades’e inişinin ve Haç’ta ölü olduğu zamanın gizemidir ve ayrıca ölümün yenildiği,zaptedildiği zamandır .Hayatımızın başından sonuna hizmet etmiş olan, ”sevincçi-kederli”  olaylara sahibiz;acı,keder,felaket ve dert olaylarına değil.Dediğim gibi ,mutlak sevinç bir ütopyadır.Bu hayali,psikolojik bir durumdur ve bu durum,günahlarımızdan dolayı çekeceğimiz acıyla ,kederle yüz yüze gelmemizden bizi uzaklastıracak olmasından daha fazla herhangi birsey yapamaz.Şu anda size söylediklerimle ilgili olarak bana sormak istediğiniz bir şey varsa sorabilirsiniz.Herşeyi kιsaca söylemiş bulunmaktayım ,ama ikonanın teolojisini kademeli olarak ele alabilmeniz için her durum ,bakış,görünüş hakkında bahsetmek istedim.

soru: Bu İlan ikonasında Kutsal Anne neden oturmaktadır?

cevap: Oturur vaziyette pozun arkasındaki teolojiye çoktan değindim.Kutsal Anne ,İlan ikonalarında daima oturur vaziyette resmedilmiştir.Bununla birlikte,bu örnek çok doğrudur,çünkü oturur vaziyetteki poz ,Mesih’i ve Kutsal Anne’yi ima eden kesinlik ifade eder.Oturur vaziyetteki poz kesinligi ifade eder- bir kesinlik sonucunda olan-.Kutsal Anne ,yapmakta olduğu hakkında kararlı ve şüphesizdir.O,Tanrı’nın teklifini kabul ediyor ve bunu, gerçekleri çözümsel olarak bilmeden yapıyor.

soru: İkincil unsurlar neden bazı ikonalarda böylesine muhteşem?

cevap: Bakınız.Onlar muhteşem değil;çünkü sadece kişiyi yüce ışıkla donatıyor,yüksek aydınlıkla temsil ediyorlar.Örneğin,bu kürsüler(platformlar) imaji kapsamıyor,baskın değil, imaja bağımlı kılınmıs ve ikinci dereceye konulmuş.Bir Kutsal Kitap yazıcısı ikincil elementleri çalışmakta özgürdür.Teolojiyle birlikte dokunmak konusunda özgürlüğe sahip değildir.Yazıcı için kendisini ifade etmesindeki özgürlük bir tek olasılıkta mevcuttur,elindeki mevcut olanak sadece bu ikincil unsurlarla sınırlıdır.Fakat birincil,başlıca unsurlarda bu özgürlüğe sahip değildir.Eğer onları değistirirse ,doktrinlere karşı gelen düşünceye,kabul olunmuş inançlara aykırı düşünceye (heretizm) oldukça fazla dalmış olabilir( bir şeyin farklı şekilde ifade edilişi).

soru: Keşişler ve papazlar neden siyah giysiler giyiyorlar?

cevap: Ayinsel kullanım başka bir şeydir ve benim kişisel kullanιşιm başka.Siyah benim kişisel kullanımım için,ölümün hatırlanışını ifade eder.Bütün münzeviler,keşişler siyah giyerler.Tanrısal Ayin’de ,papazlar beyaz ya da kırmızı cübbeler giyerler.Çünkü bu,ayinsel bir olaydır,Tanrı’nın Lutfu’nun hizmetinde gerçekleşmektedir.Bu ayrıntı-”elbiselerin kanunu,usulleri”- özel bir işleme tarzına sahiptir.Görüyorsunuz,ben bu hayatın içinde,bu dünyanın içinde yaşıyorum.Sizin hepinizin giydiği ayakkabıları giymem gerekir.Öyle değil midir?İnsani şeyler yaşıyorum.Siyahla,ölümün bir hatırasına sahibim.Fakat bir kilise ayinine girdiğim zaman neler olduğunun ve neler yapabileceğimin bir önemi yok ,siyahın karşısına birden bire başka giysiler çıkar ki bunlar siyah olmayan ve benim giydiğim giysilerdir.Siyah bana ölümü hatırlatan bir şeydir.Fakat Tanrısal Ayin toplumsal bir olaydır.Ölümün hatırlanışı kişisel bir olaydır benim için,Mesih’imizin lutfunun sevinçli-diriliş olayının kutlanmasında olduğu gibi ayinsel bir olay değildir.Ayrıca ,Rusların giydigi beyaz cübbeler- bilinen, beyaz ,ipek, piskopos atkısı ,kaftan ya da beyaz cübbeler,resmi giysiler-bunlar  ,bir hileyle karşι tarafa aktarιlan, sözde,Konstantin’in Bağışı adıyla Roma’ya gelen,doğru olmayan gelenektir.Büyük Konstantin’in ,ölümünden önce, ilk kilise olması icin Roma’ya yapmış olduğu bir bağış olarak varsayılan ve Roma’da bir yerlerde dolaşan bir yalandı bu.Böyle bir şey yoktur.Onun bu bağışına ek olarak onların giymesi için beyaz bir cübbe de hediye etti ve bunun gibi…..Böylece Moskova’ya nakledilen tamamen bir efsaneydi.Vatikan ”Kilisesi”nin teolojisinin bazı unsurları hakkında kurulan iki yalan var;birisi ”Konstantin’in Bağışı” idi ve diğeri de,analiz etmek için yeterince zamanım olmayan  ”Pseudo-Isidorian decretals” idi.Onlar şimdi konumuzla alakalı değil.

soru:  İlan olayı neden yapı dışı bir ortamda tasvir edilmiştir?

cevap: Kutsal Kitap’ta bir iç alan asla resmetmiyoruz( mesela ibadethanenin iç kısmı gibi).Bütün olaylar dışaldır(harici),dış dünyaya ait ,algılanan dünyaya aittir.Ev içinde olan,ev içine ait alan yoktur.Kutsal Kitap’ta hiç bir şey duvar içinde kapalı değildir.Herşey dışarıda kalmaktadır ,dışarıda varolmaktadır.İçeride bir olay yer alabilir, fakat ev, bir yapı dışı ortam gibi resmedilecektir.Kutsal Kitap’ta kendimizi asla ev içine ait olan, ev içinde olan ve yapılanlara  kapatmıyoruz.Herşey bir çıkıştır (Exodus).İç kısım,iç yerler yoktur.Eğer bir ayin resmediliyorsa ; bunu asla kapalı bir ibadethane içinde görmeyeceksiniz,asla kapalı bir duvar görmeyeceksiniz.Çünkuü Ayin’in kendisi ,bu dünyanın şeylerinden,mevcudiyetinden,bu dunyaya ait şeylerden ,bir çıkıştır (Exodus). Eğer Kilise kapalı olmak içinse, ya da bir Ayin zevk için ya da kutlama töreni ,heybet için ,resmiyet elde etmek için ya da bundan daha başka herhangi bir şey için gerçekleştiriliyorsa ;bu bir felaket olurdu.Ayin bir çıkıştır.Bizler dünyaya doğru,Tanrı’ya doğru ve diğerlerine doğru bir çıkış yapma imkanı,potansiyeli elde edebilmek için Ayin’e iştirak ediyoruz.Kutsal Kitap’ta herhangi bir kapalı alan asla yoktur.Asla.Hatta bu bizi Thomas’ın kuşkusuna yönlendirecek olursa,”havariler, Yahudilerin korkusuyla bir araya toplandıklarında” ,”kapalı kapılarla” ifadeleri olsa da;Havariler açık bir alanın içinde resmedilirler.Kutsal Kitap’in bizzat kendisi ”kapalı kapılarla” ifadesini belirtmesine rağmen ;yine de, Kutsal Yazılar onları dışarıda duruyorlarmış gibi resmeder.Aynı şey ,Pentekost ikonasında da gözlemlenebilir- Pentekost’un bir çatı katında meydana gelmiş olmasına rağmen-.  Bu bizim ikonamızın teolojisidir.Kapalı alan yoktur. Neredeyse hiç kimse yoktur ki kendi içinde kapalı kalmış, kendi iç dünyasına, içindeki ruhani varliğa odaklanmış, kendi deruni varliğina tüm dikkatini vermiş (meditasyon gibi) olsun. Kilise daima sabit ve değişmez bir çıkıştır (Exodus).

soru: Kutsal Kitap’ta dudaklar nasıl tasvir edilir?

cevap: Dudaklar hakkında yalnızca iki noktadan bahsedeceğim.Birisi belirli bir yere ait bir nokta,digeri teolojik bir nokta.Dudaklarla ilgili dersin ardından mola vereceksiniz.Dudaklar tabi ki,gözler ve burun gibi, yüzün çok önemli uzuvlarından birisidir.Dudaklarla çoğu kez sevinci,kederi ifade ederiz, daha önce değindiğimiz ” sevinçli-kederli” de olduğu gibi.Hepsinden önce,ikonada bölgesel bir nokta gibi ”E” noktasını görebilirsiniz.Bu ,Azizlerin yüzünün üçüncü bölümünün merkezinde konumlandırılmış olan ,alt dudağın daha alt kısmıdır. Başιn dört eş değerde bölümlerin içinde  nasıl bölündüğünü,taksim edildiğini hatırlıyoruz. Bununla birlikte yüz üç eşit parça halinde. İnanıyorum ki önceki analizimizden bunların hepsini biliyorsunuz; bir baş dört burun uzunluğunda ve yüz üç burun uzunluğunda. Son bölüm yüzün alt kısmı, çene bölümü ve aynı zamanda dudakların da bulunduğu yerdir. Bu, ”E” noktası da olan bu son bölümün merkezidir. Diğer sözlerle, dudaklar son bölümün ortasının son noktasında daima son bulacaktır. Size verdiğim ikonaya dikkatle bakarsanız; yüzün üçüncü bölümünde, altta,ortadan biraz sağda ”E” noktasıdır ve bundan sonrası yukarıda dudaklardır. Dudaklar tamamen yüzün son kısmının en yüksek alanının içindedir.Bizde büyük merak uyandıran; dudakların nasıl tasvir edildiğidir. Kederli ve mutlu dudaklarımızın diğer her tarzda resmedilişini öğrendik. Hemen aklınıza getirin; mesela üzgün olan birisi ve mutlu olan diğeri.Bu bize öğretilendir.Fakat Kutsal Yazılar’da bu her iki unsur iptal edilir. Çünkü daha önce de bahsettiğim gibi, bizler mutlak sevince ya da mutlak kedere sahip değiliz. Bizim sahip olduğumuz; ”sevinçli-kederli”liktir. Bununla birlikte, bizler de düz bir çizgiye sahip değiliz. Düz bir çizgi, bir kişiyi hisleri hiç bir şekilde olmayan, duyguları olmayan ”donmuş,soğuk” bir insan olarak gösterirdi. Bizler ”sevinçli kederli” durumdayız. Ya da; Kilise Babalarının diğer bir ifadesiyle: bir ”sevinçli- ağlamasına, kederlenmesine yol açılmış, neden olunmuş, ağlaması ve kederlenmesi icin kışkırtılmış ”durumdayız. İki ifade: sevinçli kederli ya da sevincçli- ağlamasına,kederlenmesine neden olunmuş.Birleştirmek istediğimiz; sevinçli – ağlamasına yol açılmış ve sevinçli kederli  duruşun ,dudak açıklığındaki ifadesidir. Bu, bizim ifade ettiğimizdir. Aynı zamanda, çizimde bize nasıl öğretildiğidir. Dudaklar arasındaki açıklık, ifade edilen keder ya da sevinçtir. Bizler sadece sevinçli kederli ya da sevinçli-kederlenmesine yol açılmış durumdayız, bu yüzden, neşe ve keder ifade eden çizgileri bizler eş zamanlı birleştirmeliyiz. Bu sebepledir ki; kederin bir çizgisini ve de sevincin bri çizgisini, eş zamanlı olarak çiziyoruz. Keder- sevinç, birbiri ardιna değişerek geliyor. Bu, kederli sevinçliliğin dudak çizgisidir; dünyevi,şehevi, bedensel dudaklar anlamında olmayan.

kaynak:oodegr.com